solyanreklam
sagreklam
  • 27 Şubat 2020, Perşembe 3:02
EKREM HAYRİPEKER

EKREM HAYRİ PEKER

Tirilye Sinemaları
  • Ekrem Hayri PEKER

Geçmişte Trilye denilen ancak daha sonra Zeytinbağı adını alan, 2014 yılında ise yeniden Trilye olarak anılmaya başlayan beldede şimdi mahalle) bir zamanlar babam İbrahim Uyanık’ın işlettiği bir sinema bulunuyordu.

Trilye’de ‘Sinema nerede’ diye sorduğunuzda size Trilyelilerin vereceği cevap yine bir soru olurdu; ‘Yemekhane mi?’

Yemekhane denmesinin sebebi ise; heybetli duruşuyla Trilyeye girişte köşeyi dönünce ilk göze çarpan Taş Mektep okuluydu. Trilye’de ilkokul ve Ortaokul okuyan herkesin mekânı olan yerde, Rumlar zamanında Papaz okulu olan binada geçmiş yıllarda, sinema olarak okulun yemekhanesinin kullanıldığını büyüklerimiz bize anlatmışlardı.

Şimdi bu bina Faruk Çelik Kültür Merkezi adıyla kullanılıyor. Füsün Uyanık, Trilye’deki sinemalarını şöyle anlatıyor:

“Doğduğumdan itibaren sinema dünyasına girdim. Çünkü babam sinemacıydı. Kardeşlerimle (Ablam: Rahmiye Berke, ağabeylerim; Mehmet Uyanık, Kadri Uyanık Kardeşim Aytaç Uyanık) bir araya geldiğimiz zaman geçmişi hatırlarız ve birbirimize hatırlatırız. Ama mutlaka sinemayı anmadan geçmeyiz. Çünkü biz sinemanın içinde doğmuştuk.

Sinema dönemindeki Trilye’den bir görünüş-1961

1970’li yıllarda sinema Trilyenin sanki kalbi gibiydi. Konumu itibarıyla merkezde cadde üstünde taş merdivenleri olan yukarıya çıkarak içine girilen, heybetli ve içyapısıyla da büyük bir binaydı. Mülkiyeti Trilye Belediyesi’ne ait olan mekâna babam kira veriyordu.

İlk hatırladığım, ana cadde üstünde olduğu ve büyük çınarın önünde bir çeşme bulunduğu, çünkü oradan evlere su alırdık işte o çeşmenin doğu yönündeydi sinema.

Taş merdivenleri vardı yarım daire şeklinde aklımda kaldığı kadarıyla 10 ya da 12 adet basamaklıydı. Yukarı çıktığınızda karşınıza 2-3 kişinin hareket edebileceği bir açıklık bulunurdu. Burada mola verdiğiniz zaman sol tarafta oynayan filmlerin afişleri ve sağınızda sinemaya giriş kapısı bulunmaktaydı. Sinema sanki bambaşka bir dünyaydı. O kapıdan içeri girdiğinizde yine gelenlerin rahat hareket edebileceği bir açıklık vardı. Sağ tarafta makine dairesi daha içerde ise montaj odası. Tabii bunların kapısının üstünde bir yazı bulunuyordu: “yabancılar giremez”. Ben yabancı olmadığım için elimi kolumu sallayarak giriyordum. Ortada sinema salonuna büyük bir giriş bulunmakta idi. Sol tarafta ise gişe bilet kesme yeri 2-3 metrekarelik bir alan ve sinema başlamadan önce çalan plakların bulunduğu bir alan ve onun yanından sinema salonuna giriş. İster salon bölümünde oturmak isterseniz oturabilirsiniz isterseniz yukarıda balkonda filmleri izleyebilirdiniz.

Taş Mektep okul olarak kullanıldığı yıllar-1970

Sinema salonu aslında bir tiyatro salonu gibi düzenlenmişti. Sahne tiyatro sahnesi gibi perdeli ve platformluydu. Oturduğunuz yerden sahneye ulaşmak istediğinizde hemen merdivenlerle çıkmanız mümkün değildir. Çünkü her iki tarafta merdiven var ama her iki tarafta da sahneye ulaşmadan önce odalar mevcuttur. Sağ taraftaki merdivenlerle sahneye ulaşmaya çalıştığınızda 4-5 metrelik bir boşluk daha sonra bay ve bayan tuvaletler karşınıza çıkar. Onları geçtikten sonra sahneye çıkabilirsiniz. Sol taraftan sahneye çıkmak istediğinizde ise karşınıza yine 4-5 metrelik bir alan ardından sahneye açılan bir perde ve bir kapalı oda vardır. Sinema salonu çok amaçlı kullanıldığı için kimi zaman bu oda gelin odası kimi zaman tiyatrocuların kulisi gibi kullanılırdı. Sinema salonunda tahta sandalyeler vardı onlarda oturulurdu.

Kadri Uyanık makine dairesinde-1983

Babam filmleri Bursa’dan DARFilmden, 8-10 kutu halinde afişleriyle birlikte alırdı. Dar Film nerede diye soranlara hemen yeri tarif etmek gerekir, Ünlü Cadde’de küçük camiinin karşısında. Oradan geçtiğim zaman babamla film aldığımız günler gelir aklıma ve onun önünde dururum. Tabii şimdi film satılan bir yer değil kebap salonu olarak işletilen bir dükkân oldu.

Haftanın her günü sinema oynardı sadece 10 Kasım’larda ve kandil gecelerinde oynamazdı. Yanılmıyorsam kadınlara haftanın 2 günü sinema oynardı. Alınan filmler ilk önce o gece veya gün hangi film oynayacak ise sinemanın girişine asılırdı. Bir de denize doğru inince Cafer Abinin dükkânının önüne asılırdı. Ayrıca kardeşlerim her gün sabah ve öğleden sonra mahalle-mahalle ve sokak-sokak gezerler ellerinde tahta ve tahtanın üstüne o gece oynayacak filmi bağıra bağıra söylerlerdi. “Bu akşam sinemamızda Yılmaz GÜNEY-Filiz AKIN’ın başrollerini paylaştığı UMUTSUZLAR filmi oynayacaktırrrr…” sesler biraz kısılmaya başlayınca bu seferde “bu akşam YILMAZ GÜNEY filmi vardır” diye bağıra-bağıra tüm Trilyelilere ilan edilirdi.

Eskiden ben o günleri bilmiyorum ama sinemanın yanında Orhan Abi çekirdek dükkânında sinema bitene kadar çekirdek satarmış, benim hatırladığım bizim de evde gazete kâğıtlarıyla külah yapıp çekirdek de sattığımızdır.

Dediğim gibi her gün film oynardı ve her gün de farklı film oynardı, sadece istek olursa bir film ikinciye oynama şerefine erişirdi. Her türden film oynatırdı babam. Sadece 10 Kasım ve kandil gecelerinde ve günlerinde film oynamazdı.

Cumartesi – pazar günleri öğleden sonra bir matine vardı diğer zamanlar ise akşam saat 19.00-20.00 arasında film oynatılırdı. Akşam saat 18.30’da caddede bu gece sinema oynayacağı kesin olarak belli olan müzikler çalardı; “Sevemedim karagözlüm, Gölgesinde mevsimler, Ah nerede vah nerede” gibi ilk etapta aklıma gelen müziklerSeyyal Taner, Füsun Önal, Zeki Müren, Esin Engin, Yeliz, Sezen Aksu gibi dönemin şarkıları çalardı. Babam plağı hoparlöre bağlardı ve bütün cadde bangır bangır çalan bu müzikleri dinlerdi.

Film saati gelince müzik durur ve film başlardı. Filmler 16’mm’lik ve 35’mm’lik olmak üzere alınırdı. Ancak bizde daha çok 35’mmlik kullanılırdı. Bildiğim kadarıyla 16 mm’lik filmler yazlık sinema olarak Yalıçiflik köyü ile Kumyaka (Siği) de gösterilirdi.

Satın alınan filmlerin gösterime hazırlanması aşaması da ayrı bir seremoni gerektiriyordu. Şimdiki teknoloji olmadığı için epey zahmetli bir işti. 2 büyük bobin yapılması gerekiyordu ve filmler kesilerek asetonla yapıştırılıyordu. Bu nedenle de çok kopmalar oluyordu. Dişli ayarlar da yurt dışında gelmediği için o da ayrı bir sorundu. Kömürlerde çok pahalı olduğundan, ark cihazı kömürler de ekleye ekleye yapılıyordu. Kömürü de manuel olarak ileriye doğru birleştiriliyordu, sürekli ark cihazına bakmak gerekiyordu.

Sinemaya sadece Trilyeliler değil civar köylerden de geliyorlardı. Traktörlerle kadın-erkek herkes film izlemeye gelirdi. Özellikle civar köylerden gelen Hac ve Kâbe filmlerinin izlenme oranı yüksekti.

Hangi tür filmler izlenir? Hangi sanatçıların filmleri izlenir diye sorarsanız, her türden film izlenirdi. Aksiyon, gerilim, aile, korku gibi her türden film oynardı. Sanatçılara gelince kadınlar en çok Nuri Sesigüzel, Ediz Hun, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Fatma Girik gibi sanatçıların filmlerini izlerlerdi. Ama Yılmaz Güney’in filmlerinde yer bulmak imkânsızdı. Onun Filmlerini insanlar ayakta izlerlerdi.

Bir de tabii izlenme oranı yüksek olan kahramanlık filmlerini de unutmamak gerekiyor. Cüneyt Arkın, Kartal Tibet’in oynamış oldukları Malkoçoğlu, Battalgazi gibi filmler de en çok izlenen filmlerdi.

Hafızamda yer eden diğer bir husus da sinema ile ilgili ilkokul ve ortaokulda ama özellikle ilkokulda öğretmenler öğrencileriyle birlikte sinemaya gelirlerdi. Grup halinde ders olarak sinemayı işlerdik. Filmi izledikten sonra öğretmenimiz bize hangi sahneyi sevdiğimizi ve en çok dikkatimizi hangi sahnenin çektiği gibi sorular sorar, film üzerinde tartışırdık. Yorumlar yapar filmin sonunu kendimize göre bitirip böyle olsa idi daha iyi olur şeklinde düşüncelerimizi öğretmenlerimize iletirdik.

Hiç unutmuyorum. Şu an Taş Mektep olarak anılan okulda okuduğumuz dönemde ilkokul öğretmenimiz bizi başrollerini Cüneyt Arkın ve Fatma Girik’in paylaştığı “ÖNCE VATAN” filmine götürmüştü. Film sonrası okulda 2 ders yani 90 dakika biz tartışmıştık. Bir de hatırladığım Yılmaz Güney’in filmine gittiğimiz “UMUT”.

Akıma gelince yine beni gülümsettiren hatıralardan biri de kadınların kara listesinde yer alan Erol Taş, Önder Soner, Kenan Pars ve Ekrem Bora gibi değerli karakter oyuncuların senaryo gereği genellikle kötü adam rollerini oynadıkları ancak ara sırada olsa bile, başka rollerinde de iyi adam karakterine bürünmeleri bizim Trilyeli kadınları özellikle yaşça büyük teyzelerimizi “…Huuu komşu görüyor musun Erol Taş bile iyi yolu doğru yolu buldu…” demeleri beni hala gülümsetmektedir. Çünkü bugün de öyle değil mi? İnsanların dizideki karakterlerin gerçek hayatta da o şekilde yaşadıklarını düşünmeleri…

Tabii ki bu sinema gecelerinde ve günlerinde ailece (Annem, babam ve kardeşlerimle birlikte ) olmak bir başka duyguydu.

Sinema salonu sadece film izlemek amacıyla kullanılmazdı. Biz ilkokulda iken 1. sınıftan itibaren her sene müsamere yapardık. Eskiler müsamere ne demek bilirler ancak yeni neslin müsamere kelimesinden bir şey anladığını zannetmiyorum. Kısacası her sene ilkokulda 1. sınıftan 5. sınıfa kadar bütün sınıflar bir görev üstlenir. Mutlaka o sahneye herkes bir kere çıkar gösterisini yapardı. Ya tüm sınıf çıkar şarkı söyler ya da tiyatro oynanırdı. Sene sonunda karneler dağıtılmadan önceki hafta bütün aileler gelir çocuklarının gösterisini izlerlerdi. Tabii ortaokullarda aynı şekilde taklit, şarkı, halkı oyunları, tiyatro gösterisi yapılırdı.

Sinemada yapılan bir müsamereden görüntü-1974

Diğer taraftan özellikle cumartesi geceleri dışarıdan tiyatro grupları gelir oyunlarını oynarlardı. İnanın ki o gece sinema salonu tıklım-tıklım olur her bir tarafa sandalyeler konulurdu hatta öyle bir olurdu ki komşulardan sandalye aldığımızı hatırlarım. Tiyatro da büyülü bir atmosferdi çünkü, sanatçılar oyunlarına başladığı zaman salondan çıt çıkmazdı. Sessizlik hâkimdi.

Partilerin seçim konuşmaları da bu sinema salonunda yapılırdı. Milletvekilleri buraya gelir vaatlerini anlatırlardı. Tek tek çok hararetli tartışmalara şahit olurduk.

Yazın genel olarak düğünlere ve nişanlara, kına gecelerine kiralanırdı sinema salonu. Nikâhlar yapılır, nikâhtan çıkanlara da sandıkta lokum dağıtılırdı bisküvi ile birlikte. Ara sırada hatırladığım kadarıyla içkili düğün yapılırdı burada hemen sandalyeler değiştirilerek ortada boşluk bırakılmak suretiyle dizilirdi. Trilye de hemen-hemen herkesin sünnet düğünü, nişanı, kınası, düğünü sinemada yapılmıştır. Kısacası bu sinema salonunda hepimizin bir anısı vardır.

Trilye’de sinema günleri 1980 yılına kadar sürdü. Yavaş-yavaş bitti sinemaya gidişler, her eve TV girmesiyle birlikte sinemaya da ilgi azaldı. Ve sonunda 1980 yılında artık sinema salonu sadece düğünlere ev sahipliği yaptı.

Şimdilerde ise kültür merkezi olarak hizmete sunulan binanın eski sinema ile fiziksel olarak hiç alakası yok. Kültür merkezi olarak kullanılan binanın girişi arka sokaktan ve ben henüz içine bile girmedim. Aslında girmek de istemedim. Anılarımdaki sinema binası ve günleri tazeliğini hala korumaktadır.

Girişimci ruhlu İbrahim Uyanık’ın gençlik fotoğrafı, sağda ayakta-1950

https://www.belgeseltarih.com/tirilye-sinemalari/


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


SON DAKİKA HABERLER

ANKET

Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

NAMAZ VAKİTLERİ
yukarı çık