solyanreklam
sagreklam
  • 14 Nisan 2019, Pazar 3:04
EKREM HAYRİPEKER

EKREM HAYRİ PEKER

Memlûkler

Memlûk Sultanlığına adını veren ve Mısır ordusunun süvari birliklerini oluşturan Memlûk Atlı birlikleridir. Bu birliklerin komutanlığını elinde bulunduran kimseler zaman içinde devletin başına geçmişlerdir. Mısır Devletine satılan köleler Memlûk askerleri olarak yetiştirilirdi. Çoğunlukla Türkler, (Kıpçaklar), Çerkesler, Gürcüler gibi Arap olmayan Müslümanlardan oluşmaktaydı.
Daha sonraları, orduda köle unsurların kullanılması uygulamasına devam edilmiş, giderek bu unsurlara ağırlık verilmiştir. İçlerinden yetenekli olanlar, üst düzey kamu görevlerinde de çalışmışlardır. Bu askeri birlikler, hafif süvari tarzında örgütlenmişlerdir ve savaş tarzları da, sıkı disiplinli kütlesel hareketlere dayanmakla birlikte, bireysel atılganlığı öne çıkaran bir tarzdır.
Bu köle askerler iki kışlada eğitim görüyorlardı. Dönemin kaynaklarına göre bu garnizonlardaki askerler iki etnik kökenden geliyordu. Kahire yakınlarındaki, Nil nehri üzerideki Ravda adasındaki garnizonda çoğunlukla Kıpçak Türkü askerler bulunur ve bunlara Memalik-ı Bahriye (deniz köleleri) denirdi. Yine Kahire’deki başka bir garnizonda ise Çerkes ve Gürcü kökenli askerler bulunur ve bunlara da Memalik-ı Cerakişe denirdi.
Tarihçiler Memlûk egemenliğini, biri 1250-1382 öteki 1382-1517 arasını kapsayan iki döneme ayırırlar. Batılı tarihçiler askeri birliklerin siyasal önem kazanma durumlarına bakarak birincisine “Bahri”, ikincisine “Burci” derler; çağdaş İslam tarihçileri ise, etnik kökenlerde farklılığa ve bu farklılığın devletin gelişimine yansımasına dikkat çekmek için aynı dönemlere “Türk” ve “Çerkes” adını verirler.
1248’de Fransa Kralı IX. Louis sevk ve idaresi altında Yedinci Haçlı Seferi Haçlı ordusu beklenmedik şekilde Mısır’a çıkartma yaptı ve Dimyat Kalesi’ni ciddi bir direnişi görmeden kolayca ellerine geçirler. Muazzam Turansah 23 Şubat 1250’de Haçlılara karşı Mansüre önünde Farispur Muharebesi’nde Haçlı ordusuna karşı büyük bir galibiyet kazandı; Haçlı ordusu teslim oldu ve komutanı IX. Louis esir düştü.
Bu büyük galibiyetten sonra Sultan Muazzam Turansah’ın, kendi kölemenlerini savaşı kazanan memlükler yerlerine atamaya başladı ve babasının ölümünden sonra devleti idare etmiş olan üvey annesi Seçerdürr’e hakaret edip, küçümser bir tutuma girdi. Seçerdürr bundan çok incindi. Ordunun başındaki Memlüklere bir mektup yazarak onlardan kendini korumalarını istedi. Bahri Memluklular içindeki Emir Baybars kliği 2 Mayıs 1250’de Muazzam Turansah’a bir suikast yapıp onu öldürdüler. Bu unsurlar, Eyyubiler sultanı olan Sultan Salih Eyyub’un dul karısıSeçerdürr’u sultan ilan ettiler. Atabek olarak önemli bir memluk komutanı olan Muizzuddin Aybek getirildi. Kısa bir süre sonra Seçerdürr, Aybek’le evlenerek sultanlığı ona devretti. Böylece 250 yıldan fazla sürecek bir memluk hanedanı başlamış oldu.
Memluk hanedanlığının, tarihte üç önemli etkisi olmuştur. Askeri planda, Haçlı ordularının bölgeden atılması ve Moğol akınlarının durdurulmasıdır. Her iki olay da Arap – İslam devletini kaçınılmaz bir yıkımdan kurtarmıştır. Memluk hanedanlığının üçüncü etkisi ise toplumsal ve ekonomik alanda olmuştur, bir dizi düzenleme getirmeleri, askeri ve politik anlamda bölgede bir istikrar oluşturmaları sonucu, Mısır yeniden önemli bir ticaret yolu haline gelmiştir.
1260 yılında, Bağdat’ı alarak Halifeyi öldüren Moğol orduları hızla ilerleyip Mısır sınırlarına dayandılar. Memluk sultanı Sultan Kutuz, emrindeki memluk ordusuyla Moğolları Ayn Calut Muharebesi’nde karşı karşıya gelen iki ordunun çatışması, Moğolların bozguna uğramasıyla sonuçlanmıştır.
Galip Memluklu ordusu Mısır’a dönmekte iken Baybars, Sultan Kutuz’u öldürtüp kendi hükümdarlığını 1260 yılında ilan etti. Sonra 1261 yılında Abbasiler hanedanının bir mensubu olan El-Muntasır’ı halife ilan etti. Böylece halifelik, Bağdat’tan Kahire’ye geçmiş olmakta, Memluk devletinin himayesine girdi.
1265 yılında Suriye’deki halen Haçlıların elinde olan kaleleri ele geçiren Sultan Baybars, 1268 yılında ise bugünkü Antakya’ya saldırarak, Haçlı prensliğine son vermiştir.
Anadolu’da Moğol hâkimiyetini sürdüren İlhanlı Devletinin etkisinden kurtulmak isteyen bazı Selçuklu beylerinin yardım talebi üzerine 1277 senesinde Anadolu’ya bir sefer düzenleyen Baybars, İlhanlı ordusunu Elbistan ovasında yenerek Kayseri’ye kadar ilerlemiş, bu kentte bir hafta kadar kalmıştır. Ama Anadolu Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’nin desteğini Anadolu’dan ayrılmak zorunda kaldı.
1280’li yıların ortalarına kadar İlhanlılarla savaşan Memluklar, bu akınlar durulduktan sonra yeniden Haçlılarla savaşmaya başladılar. 1291 yılında Memluklu Sultanı El-Eşref Halil komutasında Memluklu ordusu Akka’yı kuşatıp Haçlıların Kudüs Krallığı’na başkent olan bu şehri geri aldı. Akka’nın düşmesinden sonra Haçlılar Suriye kıyılarında fazla direnemediler ve tümüyle Ortadoğu’yu terk etmek zorunda kaldılar. 1099’dan itibaren Orta Doğu’da süren Hrıstiyan idaresi böylece sona ermiş oldu.

Bir memlûk savaşçısı
1382 yılında Çerkes kökenli Berkük’un, devrin sultanını öldürerek iktidarı ele geçirmesiyle Türk asıllı Bahri Memlukların devri de kapanmış oldu. Bu tarihten itibaren Çerkes asıllı sultanlar Burci Hanedanı adı ile ülkeyi yönetmiştir.

*

1340 yılında ortaya çıkan Kırım’dan Mısır’a, Anadolu’dan Avrupa’ya sıçrayan kara ölüm denilen veba Mısır nüfusunun yarısını yok etti. Şehir nüfusunun yarıdan fazlasını yok etti. İlim adamları, tüccarlar, askerler ve sanatçıların çoğu öldü. 1400’lü yıllarda çıkan veba salgınları ülkeye zarar vermiştir.

Memlûk Devleti’nin sonu
Kırım Hanlığı’nın ve ticari ortağı olan Cenevizlilerin en büyük gelir kaynakları köle ticaretiydi. Dönemin tarihçisi Remmal Hoca bu dönemde yaşananları Tarih-i Sahip Giray Han kitabında tüm açıklığıyla yazmıştır. (Kaysuni-Zade Nidai Remmal Hoca, Tarih-i Sahip Giray Han)
Kefe, Osmanlılar için önemli bir kent olma özelliğini Rus Çarlığı’nın eline geçene kadar sürdürmüştür. Sancak statüsüne sahip olan Kefe, şehzade sancağı olmuştur. Sultan II. Beyazıt döneminde oğlu Şehzade Mehmet buraya atanmış (1499–1504), onun ölümünden sonra Şehzade Selim’in oğlu Şehzade Süleyman sancak beyi olmuştur (1504–1509). Trabzon sancak beyi olan Şehzade Selim tahtı ele geçirmek için Rumeli’nden sancak ister, ancak reddedilince Trabzon’dan Kefe’ye gider. Buradayken köle ele geçirmek için Çerkesya’ya saldırır. Çok sayıda esir ele geçirir. Taman civarına Temrük ve Kızıltaş kalelerini yaptırır (1511).
Osmanlılar ile Mısır Memlükleri arasında ilk savaş tohumlarının atılması da bu zamana rastlar. Bu savaşlar, sonunda, Memlük Devleti’nin ortadan kalkmasıyla sonuçlandı. Bayezit ve Kayıtbay uzun süreden beri birbirlerini çekemiyorlardı. Osmanlı Hünkârı egemenliği altındaki toprakların genişliği ve askerlerinin sayısı bakımından Memlük Sultanından üstündü. Fakat buna karşılık, Mısırlıların askerleri daha iyiydi ve Mısır Sultanı her yıl; ordusunu yeni Çerkes devşirmeleriyle yeniliyordu. Çerkesler ise dünyanın O zamana kadar görülmüş olan en savaşçı kavmiydi. Kayıtbay, kardeşi Cem’e sığınma hakkı tanımakla ve kendisine yaptığı para yardımıyla Bayezit’in eline kendisine savaş ilan etmesi için bir mazeret vermişti.
Asya eyaletlerinden birinde hüküm süren küçük bir bey olan Alâüddevle, topraklarını genişletmek sevdasına kapılarak Mısır Sultanı’na ait birkaç şehri ele geçirmeye çalıştı, fakat karşı koyamadığı Çerkesler tarafından bozguna uğratıldı. Dulkadiroğlu Beyliği ile Osmanlıların ilişkisi I. Bayezit döneminde başlamıştı.
Bunun üzerine Alaüddevle, Bayezit’ten yardım istedi. Bunu elde etmek için topraklarını sultan adına dirlik olarak elinde bulundurmayı kabul etti ve ayrıca sikkelere adını koydurmayı ve hutbede adının okunulmasını sağlamayı vaat etti. Birkaç Osmanlı birliğinin yardımıyla Çerkeslere yeniden saldırdı ve değişik şekilde sonuçlanan birçok çarpışmalardan sonra, Gülek, Sus, Adana, Kayseri ve Antep şehirlerini ellerinden almayı başardı.
Kayıtbay, Alaüddevle’nin karşısına komşusu Körşah’ı çıkardı. Böylece bu iki küçük bey, iki büyük sultanın desteğinde, mücadeleye giriştiler.
Hıristiyan tarihçileri, Ahmet Paşa’nın Suriye’ye gön derildiğini, Mısırlılar ve Araplar tarafından Çukurova’da yenilip esir edildiğini yazmışlardır. Ertesi yıl, Bayezit büyük bir donanma ve yeni bir orduyla Mısır Sultan’ının üzerine yürüdü. Memlük Sultanı, Türkleri Toros dağları civarında Kilikya’da karşıladı ve kendilerine saldırdı. Muharebe sabahtan akşama kadar sürdü ve sonra iki taraf da ordugâhına çekildi. Mısırlılar arabalarının ve yiyeceklerinin alınmış olduğunu görerek ertesi günü savaşa büyük bir hırsla devam ettiler. Çarpışmalar yine geceye kadar sürdü. Altmış yedi bin asker kaybetmiş olan Türkler gece çadırlarını ve ağırlıklarını bırakarak kaçtılar. Mısırlılar da kuvvetlerinin yarısını kaybetmiş olduklarından Toros dağına doğru çekildiler.
Türk donanması da daha parlak bir sonuç elde edemedi. Asi ırmağının ağzında fırtınaya yakalanarak harap oldu. Bunun üzerine Bayezit, Mısır Sultanıyla barış yaptı ve elinden almış olduğu bütün şehirleri ve kaleleri geri verdi.

Bayezit’in Çerkezistan’a girmesi
Çerkezlerin Mısır’daki hâkimiyetini silah zoruyla alt etmeye imkân yoktu. Çerkezistan ayakta durdukça bu imparatorluğu yıkmanın olanağı yoktu. Memlükleri zayıflatmanın tek çaresi ise her yıl Mısır’a giren askerlere geçit vermemekti. Bayezit, bu amaçla Mısır Sultanı’yla barış içinde yaşamak istiyormuş gibi yaparak askerlerini geri çağırdı ve Çerkezistan’a saldırdı, ülkeyi baştanbaşa yağmaladı ve sayısız tutsakla geri döndü. Halkın daha sonra ül keden çıkmasını önlemek için de etrafındaki dağ geçitlerini kalelerle kapattı.Böylece Kayıtbay’ın asker kaynağını kurutmuş oldu.
1461 yılına kadar Memlûklarla Osmanlı Devleti arasında yakın ilişkiler hüküm sürmüştür. 1461 yılından itibaren etki alanları yönünden gerginleşen ilişkiler, 1468 yılında Sultan Kayıtbay zamanında açık rekabete dönüşmüş, 1485-1490 yılları boyunca Çukurova’da yapılan savaşlarda iki taraf da önemli kayıplar vermekle birlikte kesin sonuç alamamıştır. O yıllarda Memlük Devleti’nin sınırları Divriği’ye kadar uzanıyordu. Cem Sultan’ın Mısır’a sığınması Osmanlı Devleti’ni tedirgin etmişti.
Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail, 1514 yılında Çaldıran Savaşı’nda Padişah I. Selim’e yenilince, Ekim ayında Memlûk sultanı Kansu Gavri, Gürcistan Kralı ve Dulkadiroğlu Beyi Alaüddevle’ye ittifak teklif etti. Bunu haber alan Sultan I. Selim, hızla Alaüddevle’nin üzerine yürüdü. Turnadağ Savaşı’nda Alaüddevle yenildi ve savaşta öldü. Beylik sona erdi. Dulkadiroğlu şehzadeleri Osmanlı hizmetine alındı.
Memlûk sultanı Kansu Gavri, Dulkadiroğlu Beyliği’nin devamı için Sultan I. Selim’e beyliğin devamı için bir elçi gönderdi. Sultan I. Selim, “Ben burayı kılıcımla aldım” diyerek bu teklifi reddetti. Bu durum iki devlet arasında gerginliği arttırdı.
Memlûk toprakları Divriği’ye kadar uzanıyordu. Osmanlı-Safevi sınırına doğru uzanıyordu. Bu durum İran’a harekât düzenleyen Osmanlı ordusu için sıkıntı yaratıyordu.
Giderek gerginleşen ilişkiler 1516 yılında tarafların Mercidabık’da savaşa tutuşmalarına yol açmıştır. Sultan Selim, Sinan Paşa’yı, 40.000 kişilik bir kuvvetle Safevîler üzerine gönderdi. Sinan Paşa’nın, Diyarbakır’a giderken, Fırat’ı geçmek için Memlûklar’dan izin isteyip de iznin verilmemesi ve Kansu Gavri’nin 8.000 kişilik bir kuvvetle Halep’e gelmesi, harp sebebi sayıldı. Devrin âlimlerinden Zenbilli Ali Cemâli Efendi’nin fetvasıyla sefere çıkıldı.
24 Ağustos 1516 yapılan Mercidabık Savaşıni Kansu Gavrı yönetimindeki Memlûk ordusu kaybetti ve Kansu Gavrı öldü. Memlük Sultanı Kansu Gavri, bir yandan Osmanlı Devleti ile girişeceği savaşa hazırlanırken diğer yandan emirlerinin sadakatsizlikleriyle uğraşmaktaydı. Memlük ordusu içinde de görev alan Hayır Bey ve Memlüklü Emirlerinden Canberli Gazali için Osmanlı Devleti ile münasebet kurdukları dedikoduları yayılmıştı. Canberdi Gazali Osmanlılarla işbirliği yaptı ve Suriye Valisi oldu. Sultan Selim ölünce bağımsızlığını ilan ettiyse de öldürüldü. Memlüklerin Halep valisi Hayirbey de Osmanlılar’la anlaşarak savaş alanını terk etti.
İki ordu Mercidabık ovasında karşı karşıya geldi. Memlûk ordusunun sağ kanadına Halep valisi Kayıtbay, sol kanadına ise Şam valisi Canberdi Gazali kumanda ediyordu. Merkezde bulunan Kansu Gavri’nin yanında olan Kırmızı ipekten yapılmış bir Osmanlı bayrağı açmış Şehzade Ahmet’in oğlu, şehzade Kasım bulunuyordu.
Savaşın en kızışık anında Halep valisi Osmanlı saflarına geçti. Bazı kaynaklar Şam valisi Canberdi Gazali’nin de Osmanlı saflarına geçtiğini yazarlar. Doğru olmalı zira Canberdi Gazali Mısır valisi oldu. Kansu Gavri, savaş meydanında öldü.
Abbasî halifesi III. Mütevekkil, muharebeden sonra Yavuz Sultan Selim’in yanına gelerek, sultandan çok hürmet gördü. Yavuz Sultan Selim, 28 Ağustos’ta Halep’e 27 Eylül’de Şam’a gelerek Mısır’ın fethini gerçekleştirecek sefere hazırlanmaya başladı.
Mercidabık’ta kazanılan zafer, Osmanlı Devleti’ne dini, siyasi, askeri, iktisadi pek çok fayda sağladı. Hilafetin Osmanlı Hanedanına geçme yolu açıldı. Doğuda Osmanlı Devleti’nin son rakibi Memlûk Devleti, ortadan kaldırılma safhasına ge Suriye, Lübnan ve Filistin Osmanlı hâkimiyetine girdi. Mısır ve Arabistan Yarımadası yolu açıldı. Anadolu’nun tamamı Osmanlı hâkimiyetine geçti.
Memluk ordusunun yenildiği bu savaşın ardından Osmanlı son darbe olarak Ridaniye’de Memluk ordusunu ikinci kez yenilgiye uğratmıştır. Her iki savaş da savaş tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bir açıdan, bunlar; kitle halinde yönetilen disiplinli süvari birliklerinin, Falanks düzeninde muharebe eden piyade birliklerince önlenebilirliğinin kanıtlandığı savaşlardır. Diğer açıdan ise dönemin ateşli silahları olan sahra toplarının savaşın sonucunu belirlemekteki etkisidir. Askeri tarihçiler Memluk ordusunun yenilgisini Osmanlı ordusunca etkili bir biçimde kullanılan sahra toplarına bağlamaktadırlar.
Mercidabık Muharebesi’nden sonra Memlûk Sultanlığı’nın başına Tomanbay geçti. Sultan I. Selim, ordusuyla birlikte Sina Çölü’nü 13 gün içinde (3 Ocak-16 Ocak) geçerek, Ridaniye’de Memlûk Ordusu ile karşılaştı.
Ridaniye’de yeni Memlûk Sultanı Tomanbay, Venedikliler’den top ve silah alarak kuvvetli bir savunma hattı kurmuştu. Memlûk Ordusu’na, El-Mukaddam Dağı’nın etrafını dolaşarak güneyden saldıran I. Selim, bu manevra sayesinde Memlûk Ordusu’nun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirdi.
Memlûk Sultanı Tomanbay, çok büyük çabalarla yaptığı savaş hazırlıklarına rağmen, 22 Ocak günü Ridaniye Muharebesi’ni kaybetmekte olduğunu anlayınca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlı komuta merkezine bir baskın düzenledi. Sultan Selim’in otağı sandığı veziriazamın çadırına girdi ve Veziriazam Sinan Paşa öldürüldü. Bu suikast baskınının da istenen hedefi bulmaması sonucu, Tomanbay savaş alanından çekildi. Böylece 22 Ocak 1517’de Ridaniye Zaferi kazanıldı.
Memlûkların yenilgi haberi kırk gün sonra Kahire’ye ulaştı. Ardından savaştan kurtulanlar geldi. Memlûk emirleri Tumanbay’ı sultanlığa getirdiler. Tumanbay, hemen toplar döktürdü. Alaybozan ve arkebüzler yaptırdı. Zenci askerleri bu tüfeklerle donattı.
Tomanbay, 1516 yılı Ekim ayında Mısır üzerine yürüyen Osmanlı ordusunun boşalttığı topraklara saldırması için ikna etmeye çalıştı ama Şah İsmail böyle bir harekâta geçmedi. Sultan Selim, bu iki devletin Osmanlılara karşı birleşmemesi için hızla Mısır’a yöneldi. Gazze’deki memlûkler, top ateşi karşısında bozguna uğradılar.
Tumanbay, Ridaniye’de bir savunma hattı oluşturdu. Ancak Kayıtbay ve Canberdi Gazali’nin casusları Tumanbay’ın savaş planını Sultan Selim’e ilettiler. İki ordu 23 Ocak 1517’de savaşa tutuştular. Memlûk ordusuna arkadan saldıran Sultan Selim, Memlûk ordusunu bozguna uğrattılar. Şehzade Ahmet’in oğlu, şehzade Kasım da bu savaşta Osmanlılara karşı savaştı.Beş gün sonra kanlı bir şehir savaşından sonra Kahire teslim oldu.
Tomanbay ve ona yakın Memlûklu komutanları gerilla tipi direniş organize etmeye başladılar ve bu nedenle Kahire ancak üç gün süren çok şiddetli sokak savaşlarından sonra ele geçirilebildi ve şehir kısmen yıkıldı ve binlerce kişi öldü. 4 Şubat 1517’de I. Selim törenle Kahire’ye girdi ve “Yusuf Nebi Tahtı”na oturdu. Memlûklular, Nil deltasında ve Yukarı Mısır’da direnişe devam ettiler.
Tumanbay’a, teslim olması için gönderilen elçi memlûklar tarafından öldürülünce, Sultan Selim, 64 emir ve dört bin Memluk’un kafasını kestirdi. Aşağı Mısır’da mücadeleye devam eden Tumanbay, Hasan İbni Müri adındaki bir Arap şeyhi tarafından Osmanlılara teslim edildi.
Tumanbay, 13 Nisan 1517’de idam edildi. Onunla birlikte mücadele eden Kafkasyalı memlükler ve onlarla savaşan Arapların kafası kesildi. ( Andre Clot, Kölelerin İmparatorluğu, memlûkların Mısırı, s, 154)
Kahire iç kalesindeki köşklerin somaki sütunları söküldü. Sanatsal eşyalar, ipeksi işlemeler, seramikler, mermerler, değerli silahlar, kütüphanelerdeki el yazması kitaplar İskenderiye’ye, oradan İstanbul’a gönderildi.
Mısır’avali olarak Kayıtbay atandı. Bu atamayı eleştiren Sadrazam Yunus Paşa idam edildi. Canberdi Gazali Şam valisi oldu. Halife Mütevekkil ailesiyle birlikte gemiyle İstanbul’a gönderildi. Şehzade Ahmet’in oğlu, şehzade Kasım Sultan Selim’in Mısır’dan ayrılmasından sonra yakalandı ve idam edildi.
Canberdi Gazali, Sultan I. Selim’in öldüğünü öğrenince bağımsızlığını ilan etti ve Halep’e saldırdı, alamayınca geri çekildi ve Şam yakınlarında Osmanlı kuvvetleriyle çarpışırken öldürüldü.
Mısır tarihini yazan İbni İlyas, Bedâ-iz-zühür fi vekâid-duhûr adlı eserinde Tomanbay için şunları yazar; “Gözüpeklerin başarılarına nal toplatan bir yiğitlik göstermişti”. Tomanbay öldüğünde 40 yaşındaydı. Üç ay sultanlık yapmıştı. Dönemin tarihçilerine göre yakışıklı ve oturaklıydı. Cesurdu, adil ve yüce gönüllü bir hükümdardı. (Andre Clot, Kölelerin İmparatorluğu, memlûkların Mısırı, s,154)
Bu zaferle birlikte Memlûk Sultanlığı yıkılmış, bütün toprakları Osmanlı egemenliğine girmiştir. Memlûk Sultanlığı tarihe karışmış, Osmanlı Devleti Mısır’a hâkim olmuş ve Halifelik Osmanlılara geçmiştir. Mısır’daki kutsal emanetler İstanbul’a getirilmiştir. Osmanlı Devleti, Doğu Akdeniz’in ve Baharat Yolu’nun tek hâkimi durumuna yükselmiş; Kızıldeniz ve Hint Okyanusuna açılmıştır.
Bu iki zaferin ardından Osmanlı ordusu 267 yıllık Memluk devletini ortadan kaldırmıştır. Osmanlı açısından bu zaferlerin parlaklığı, İslam dünyasının hem askeri-ekonomik, hem de Halifeliğin Osmanlı Devleti’ne aktarılmasıyla politik hâkimiyetinin Osmanlı Devletine geçmesinde yatar.
Mısır’ın denizlerde güçlü olmaması Memlûklerin genişlemesini engelledi. Mısır, uzun mesafeli ticaret için iyi bir merkezdi ama sürekli kereste eksikliği olması deniz ticaret gemiciliğinin gelişmesini önlemiş gibi görünmektedir. Kereste Türkiye’den, Hindistan’dan, Doğu Afrika’dan getirtiliyordu. Hatta Hindistan’dan bitmiş gemi bile alınıyordu. Birkaç istisna dışında Mısır gemileri Akdeniz savaşlarına karışmadı; daha çok Hint Okyanusu’nda faaliyet gösteriyorlardı, ancak Portekizliler’in ayarında olmadıkları 1500’lerde kanıtlandı. 1509’da Gucerat Sultanlığı ile birlikte Portekizliler’e karşı savaştılar. Memlûk-Gucerat donanması Diu’de yenildi ve yok edildi.
Resmi yazışmalar Arapça olsa da askeri dil çoğunlukla Türkçeydi (Memlûk Kıpçakçası). Sultanlar adına pek çok Türkçe eser yazılmıştır. Memlûk sultanı Kansu Gavri, Türkçe ve Çerkesce yazdığı şiirleri ile tanınır. Bu zat, Firdevsi’nin Şehnamesi’ni Türkçeye çevirtmiştir.
Memlûkler büyük bir medeniyet kurmuşlar, pek çok konuda Osmanlıların önüne geçmişler ve onlara öncü olmuşlardır. Memlûkler Moğol istilası sebebiyle Orta Asya’dan kaçan bilim adamlarını kabul etmişlerdir. Kahire, Halep ve Şamda büyük medreseler kurmuşlardır. Memlûkler ile birlikte Arabistan’a ve Mısıra her alanda damgasını vurmuşlardır. Mısır ve Suriye’de Memluk usulü eser olarak, Sultan Kalavun Camisi, Sultan Hasan Cami ve Medresesi, Sultan Berkuk Türbesi, Kahire Kalesi, Halep Kalesi örnek verilebilir. Memlûk mimarisinde çok renkli görünüm ve mineli cami örneği ön plandadır

Kahire’deki memlûk mezarları
İbni Haldun, seyahatnamesinde Kahire’den övgüyle söz eder. “…Evrenin ana kenti, …Dünyanın bahçesi…İslamcılığın revağı”, Fransız Gabineau, Kahire için şunları der, “Memluklar onca şey yaptılar, öylesine sağlam ve öylesine güzel onca anıt kurdular ki, anıları her şeye egemendir…Kurdukları her şey dünyanın kalanındaki Müslüman eserlere kıyasla eşizdir.” (Andre Clot, Kölelerin İmparatorluğu, memlûkların Mısırı, s,160)
Memlûk ordusu üzerine araştırma yapan D. David Ayalon’a göre, “Memlûkler iyi savaşçı olmalarına rağmen topçu ve bunun yanı sıra güçlü bir arkebüzcü birliği oluşturulmasına konumlarını sarsacağı için karşıydılar.”
Memlükler yıkılınca o zamana kadar bilim merkezi olan Şam, Halep ve Kahire geriledi. El Ezher’in yıldızı söndü.
Memlük savaşçılarını en sonra ünlü “Ehramlar Savaşı”nda görüldüler. Mısır’ı iş gal eden Napolyon komutasındaki Fransız ordusu, ehramların olduğu yerde memlük kuvvetleriyle savaştı. Napolyon, askerlerine şu meşhur sözleri söylemiştir, “…Askerler, kırk yüzyıl sizleri seyrediyor”. ( Andre Clot, Kölelerin İmparatorluğu, memlûkların Mısırı, s,244)
Murat Bey’in emrindeki memlükler, ateşli silahlara sahip olan Fransız kuvvetlerine geleneksel silahlarıyla saldırdılar. Savaş akşama kadar sürdü, sonunda memlük kuvvetleri dağıldı. Kahire, Fransızlar tarafından işgal edildi ve tarihinde ikinci kez yağmalandı. ( Andre Clot, Kölelerin İmparatorluğu, memlûkların Mısırı, s,245)
Fransızların ilerlemesi Akka’da durduruldu. Ebukir körfezinde donanmaları İngilizler tarafından yakıolan Napolyon, Fransa’ya dönmüştü. Fransızlar, sonunda bir antlaşmayla İskenderiye’yi teslim ederek Mısırdan ayrıldılar. Fransızların Mısır’ı işgali 38 ay sürmüştür.
Mısır’da etkili olmayı sürdüren memlük beyleri Mısır valiliğini ele geçiren Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yok edildiler. 1 Mart 1811’de oğlu Tosun Paşa’nın Mısır ordusu komutanlığına atanmasını kutlamak için Kahire’deki iç kaleye davet edilen memlük beylerine dört bir yandan ateş açılır. Yüzlerce memlük beyinden sadece bir kişi kurtulur. (Andre Clot, Kölelerin İmparatorluğu, memlûkların Mısırı, s,246)
Memlük beyleri bir kere daha ateşli silahlara yenilmişlerdi. Bu yenilgileri son yenilgileri oldu. Bir daha Mısır tarihi üzerinde etkili olamadılar.

KAYNAKÇA:

  • Akdes, Nimet Kurat, IV-XIII. Yüzyılda Karadeniz’in Kuzeyinde Türk Devletleri, Ankara-1972,TTK
  • Akdes, Nimet Kurat, Türkiye ve İdil Boyu, Ankara-2011, TTK
  • Budayev, N. M., Memlûk tarihinden Bir Yaprak, Kim Bu Çerkesler, İstanbul-2009, Selenge Yayınları
  • Clot, Andre, Kölelerin İmparatorluğu, Memlûkların Mısırı, İstanbul-2005, Epsilon
  • Eroğlu, Haldun, Osmanlı’da Muhalefet, İstanbul-2016, Bilge Kültür Sanat
  • Goodwin, Jason, Ufukların Efendisi Osmanlılar, İstanbul-1999, Sabah Kitapları
  • Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, İstanbul, Sabah Kitapları
  • Histoire Üniversitesi Tarih Bölümü (Fransa), Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Başlangıçtan 1566’ya Kadar-İstanbul,-2000,Nokta Kitap
  • İbni Tagrıberdi, En-nücûmu’z-Zahire, İstanbul-2013, Selenge Yayınları
  • İnalcık, Halil, Devlet-i Aliyye I, İstanbul-2010, T. İş Bankası Kültür Yayınları
  • İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300-1600) C. I, İstanbul-2000, T. İş Bankası Kültür Yayınları
  • Kaysuni-Zade Nidai Remmal Hoca, Tarih-i Sahip Giray Han
  • Kemalpaşazade, Tevârih-i Âli-Osman, İstanbul-2015, Çamlıca Basın Yayın
  • Mantran, Robert, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I, İstanbul-2008, Cem Yayınevi
  • Selaniki Mustafa Efendi, Selaniki Tarihi, Ankara-1999, TTK
  • Smirnov, V.D., Osmanlı Dönemi Kırım Hanlığı, İstanbul-2016, Selenge Yayınları

https://www.belgeseltarih.com/memlukler/


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


SON DAKİKA HABERLER

ANKET

Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

NAMAZ VAKİTLERİ
yukarı çık