solyanreklam
sagreklam
  • 13 Mart 2019, Çarşamba 3:03
EKREM HAYRİPEKER

EKREM HAYRİ PEKER

Şeyh Bedrettin (1358/59 – 1416)

Yeni din inancı her zaman eski dine aşılanır. Yöneticiler yeni din uygulamaları derhal kabul etmek istemeyen halkın korkmaması için siyasi mülâhazalarla bu tür karışımı benimsemek zorundadır. Eski dinden kalan ritüeller, niçin kutlanıldığı unutulan kutlamalar, bazı adetler yeni dinde de yer alır. Zamanla din oturmaya başlayınca ve farklı mezhepler ortaya çıkınca siyasi iktidarlar düzeni bozan din adamlarını cezalandırır, bazı mezhepleri düşman ilan eder ve mensuplarını yok ederler.

Doğu Roma topraklarında bilhassa Suriye ve Mısır’da çok kanlı mezhep savaşları yaşanmıştır. Az sayıdaki Müslüman orduları bu yüzden kolayca buraları ele geçirmiş ve deyim yerindeyse “Barış gücü” muamelesi görmüştür.

ANADOLU

Tarihçilerimiz Anadolu Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’nde çıkan Türkmen ve daha sonra celali İsyanları olarak adlandırılan isyanlarına şu gözle bakarlar. “Her şey güllük gülistanlıkken ruhlara, cinlere kapılmış meczup bir derviş, ‘hadi ayaklanalım’ der ve nedense cennet gibi bir ortamda yaşayan insanlar, rahat batması nedeniyle ‘hadi’ deyip ayaklanırlar.” En olgun çağında 12 Mart’ın gadrine uğrayıp rahmetli olan Mustafa Akdağ’ı ayrı tutuyorum.

İsyanların siyasi boyutu üstünkörü incelenmez bile, ekonomik boyutuna hiç değinilmez. Aksine geçiştirilir. Oysa Türkmen- Selçuklu çatışması Büyük Selçuklu döneminde başlamıştır. Devlet yönetimi hızla Türkmen kütlesinden kopmuş ve Farslara, paralı kapıkullarına dayanmıştır.

Türkmenler, bu sebepten merkeze karşı ayaklanan hanedan üyelerinin yanında saf tutmuşlardır. Bu durumu gören ünlü Selçuklu Veziri Nizamülmülk, “Türkmenlere de devletten pay vermek gerekir” demiştir.

Anadolu’ya kaçan Türkmenler ele geçirdikleri toprakları yönetmesi için Selçuklu Hanedanı’ndan Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ı başlarına geçirdiler. İznik, Doğu Roma’nın iç çatışmaları sayesinde kolayca ele geçirilmişti.

Suriye’yi ele geçirmek isteyen Süleyman Şah, 1086’da Tutuş’a yenildi ve teslim olmamak için intihar etti(s,195).Melikşah, bu bağımsız devleti yıkması ve İznik’i kuşatması için 1086’da Emir Porsuk’u gönderdi. Porsuk, İznik’i kuşattı. Bunun üzerine Süleyman Şah’a vekâlet eden Ebu’l Kasım, Doğu Roma İmparatoru Alekios Komnenos’tan’tan yardım istedi. Daha güçlü bir komşu istemeyen İmparator, Ebu’l Kasım’ı İstanbul’a çağırdı ve ona askeri destek verdi. Kuşatmada başarılı olamayan Porsuk geri döndü.

Melikşah, daha sonra İznik üzerine Emir Bozan’ı gönderdi. İznik’i kuşatan Emir Bozan, Doğu Roma’dan gelen yardımı kesmek için çevre kaleleri ele geçirmek istedi. Uluabat / Lepadion’a karargâh kurdu.

Ebu’l Kasım, Melikşah’la görüşüp barış sağlamak istediyse de başarılı olamadı. Emir Bozan tarafından boğduruldu. Kardeşi Ebu’l Gazi kentin kontrolünü ele geçirdi.(s,201-202-203)

Melikşah ölünce Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın iki oğlu kaçmayı başardılar. Büyük olan Kılıçarlan İznik tahtına çıktı. Melikşah’ın ölümünden sonra iç kargaşaya düşen Büyük Selçuklu,Anadolu’yu kendi haline bıraktı.

Türkmen-Selçuklu çatışması Türkmenlerin Anadolu’ya göçünü hızlandırmıştır, diğer yandan da Selçuklu Devleti’nin sonunu getirmiştir.

Sarayın, lükse dalması, halka koyduğu aşırı vergiler, vezirlerin ve diğer yöneticilerin otlaklara, ovalara el koyması eşitlikçi toplum anlayışının kalıntılarını halen taşıyan, ayrıca İslamın “Gaza” anlayışından etkilenen Türkmenlere ters geliyordu. Üstelik devlet gücünün zirvesine ulaşırken saray Farsça konuşmaya geçti. Moğolların Anadolu’ya yerleşmesi yeni vergiler getirdi. Ayrıca Moğollar, en iyi otlaklara el koydular.

Aşiretleri dağılan Türkmenlerin sığınacak “Baba”lardan başka kimsesi kalmamıştı. Ancak, dönemin ve sonra olayları yazan tarihçilerin, ulemanın yazdıklarının aksine, isyana önderlik edenlerin bilgi seviyesi dönemin ulemasından az değildi. Kimisi, Baba İshak gibi kadıydı. Börklüce Mustafa, Torlak Kemal cahil dervişler değildi. Torlak Kemal’in bir divanı vardı. Moğollara karşı yapılan bir ayaklanmaya Mevlana’nın bir oğlu da katılmıştı ve savaşta ölmüştü.

Türkmen boyları Moğolların baskısından kurtulmak için Ege’ye sığındılar. Anadolu’da Yahudi inancı çok yaygındı. Anadolu’da Hristiyanlık önce Yahudiler arasında yayıldı. Mesih ve Mehdi inancı Hristiyanlara geçti. Daha sonra Türkmenler arasına yayıldı.

Pavlikanlar

Bu mezhep, Sivas-Erzurum-Divriği bölgesine yayılmıştır.Samosatlı (Samsat) pavlus’un takipçileri olarak bilinirler. Kilisenin kurallarına ve tüm dogmatik geleneklerine karşı çıktıkları için Doğu Romalılılar tarafından sürekli saldırıya uğramışlar.

Dünyevi iktidarın kötülüğü temsil ettiğine inanan pavlikanların Doğu Roma’ya karşı yaptıkları ayaklanmaların temelinde de bu görüşün yattığı söylenir. Zamanla Doğu Roma siyasi hâkimiyetine hem de kiliseye karşı muhalif duruşları, zamanla egemen sınıfın ve kilisenin sömürü ve baskılarına karşı dini, siyasi ve ekonomik bir eşitlikçiliğe dayalı bir öğreti haline gelmiştir. Pavlikanların ‘ikona kırıcılık’ döneminde kiliseye karşı, ikonaları yasaklayan ve bunları kırmaya girişen Doğu Roma yönetimiyle işbirliği yaptıklarından da bahsedilir.

Ortodoks Doğu Roma’nın zulmünden kaçan Pavlikanlar bir süre Müslüman Araplara sığındıktan sonra Doğu Roma ordusundan kaçan karbeas adlı bir subayın önderliğinde Divriği’ye yerleşirler. Burada güçlenen Pavlikanlar, , Pontus’a kadar akınlar düzenlediler. Daha sonra Efes’e kadar ilerleyip, Doğu Roma ordusunu dağıttıktan sonra Ankara’yı ele geçirirdiler.

Doğu Roma pavlikanları kılıçtan geçirip, Divriği’yi yakıp yıktı. Hayatta kalan pavlikanlar önce Doğuya daha sonra da Trakya’ya sürülürler burada Doğu Roma tarafından Bulgar ve Slav saldırılarına karşı barikat olarak kullanıldılar.

Trakya’da yaşamaya başlayan Pavlikanlar, Ortodoks Kilisesi’nin dini baskısına karşı koymayı sürdürdüler ve Normanlara karşı yapılan savaşta Doğu Roma saflarını terk ederek kendi sonlarını hazırlardılar. Doğu Roma bu ihanetin intikamını çok acı şekilde alır. İmparator Alexsios, Pavlikanların çocuklarını, kadınlarını ve yaşlılarını Filibe Kalesine hapsederek zorla Ortodoks yapıp asimile eder. Pavlikan önderleri sürgün edilip cemaat başsız bırakılır. Anna, İmparator Aleksios’un saltanatının son döneminde Bogomillere yaptığı eziyetleri ve önderlerini nasıl yaktığını da anlatır.

Babai – Baba İshak Ayaklanması

Bâbâ’î ya da Baba İshak Ayaklanması, Anadolu Selçuklu Devleti tarihindeki en büyük Türkmen ayaklanmasıdır. 1239’da veya Ağustos 1240 tarihinde, Vefâîyye tarikatına bağlı Ebu’l-Baka Baba İlyas bin Ali el-Horasânî’nin müritlerinden olan Baba İshak Kefersudî’nin öncülük ettiği ayaklanma. Anadolu Selçuklu ordusunca paralı Frank askerlerinin büyük desteği ile güçlükle bastırılmıştır. Ama bu olayın izleyen dönemde ortaya çıkan ve Babailik olarak bilinen dinsel-siyasal hareketin etkisi yıllarca sürmüştür.

  1. yüzyılda Moğol baskısıyla çok sayıda göçebe Türkmenler, Azerbaycan ve Horasan’dan Anadolu’ya göçmüştü. Ama Anadolu Selçuklu yönetimi bu kitlelerin batı kesimlerine geçmelerine izin vermiyordu. Anadolu’da yerleşik yaşama geçmiş olan Türkmenler ile bu yeni gelen göçer Türkmenler arasında da otlak ve kışlak paylaşımında anlaşmazlıklar yaşanıyordu. Anadolu’da dar bir bölgede sıkışıp kalan Türkmenler kısa sürede yoksulluğa sürüklendiler. Bu durum göçerler ile yerleşikler arasında çatışmalara yol açtı. Anadolu Selçuklu yönetimi yerleşik olan halkı koruyor ve yeni gelenleri cezalandırıyordu. Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in adaletsiz yönetimi, yoksul ve haksızlığa uğrayan geniş kitlelerinin Baba İlyas’ın çevresinde toplanmasına da yol açtı. Ayaklanma lideri Danişmentliler döneminde Kayseri kadılığı yapmış olan Baba İlyas’dır.

Baba İlyas’ın yardımcısı olan Baba İshak, göçebe Türkmenleri örgütledi ve onları bir ayaklanmaya hazırladı. Türkmenler, Baba İshak’tan gelecek işareti beklemeye başlamışlardı. Bu sırada II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Baba İlyas’ın üzerine asker göndermesi ayaklanmayı ateşledi. Ayaklanmanın merkezi Amasya’dır.

Baba İshak’ın ayaklanan Türkmenlerin yanı sıra, Halep ve Antep yöresine sürülmüş olan Harezm Türkleri de katılınca ayaklanma geniş bir bölgeye yayıldı. Elbistan’da yenilen Anadolu Selçuklu ordusu Sivas’ı ayaklanmacılara bırakmak zorunda kaldı. Ardından Amasya ve Kayseri de ayaklanmacıların eline geçti. Ayaklanmacılar başkent Konya’yı tehdit etmeye başlayınca, II. Gıyaseddin Keyhüsrev buradan ayrılmak zorunda kaldı. Baba İlyas’ın Amasya Kalesi’nde öldürülmesi üzerine ayaklanmacılar Kırşehir’e doğru ilerlemeye başladı. Ama bu arada Anadolu Selçuklu ordusu da toparlanmıştı ve paralı Frank askerlerinin katılmasıyla güçlenmişti. Kırşehir çevresindeki savaşta Anadolu Selçuklu ordusu ayaklanmacıları yenilgiye uğrattı. 1240’ta Amasya’da Baba İshak asılarak öldürüldü ve ayaklanmacıların çoğu kılıçtan geçirildi. Ordudaki Türk askerleri Baba İshak ile savaşmak istemedi. Bu yüzden önce paralı Frank askerleri, sonra Kürt, Gürcü, Rum, Ermeni asillerinin oluşturduğu kuvvetlerle Babailere saldırdı. Anadolu askeri bunlara “kılıç işlediğini” görünce saldırıya katıldılar. Anadolu Selçuklu Devleti, Türkmenler, ancak bu şekilde yenebilmiştir.

Bâbâ’î Ayaklanması, Anadolu Selçuklu Devletini iyice güçsüz duruma düşürdü ve Anadolu Selçukluları Anadolu’ya giren Moğollara 1243’teki Kösedağ Savaşı’nda teslim olmak zorunda kaldı.

Nedenleri

Baba İlyas, Yesevilik tarikatına bağlı ve inançlarını Anadolu’daki Türkmenler arasında yaymaya çalışan bir dervişti. Anadolu Selçuklu yönetimi altında kötü koşularda yaşayan Türkmenler arasında çok sayıda izleyicisi vardı. Baba İlyas, Tanrı sevgisinin dinin katı kurallarıyla oluşmayacağını, bunu ancak insanın kendi sevgisiyle yaratabileceğini söylüyordu. Kadın-erkek ayrımına karşı çıkıyor, bütün insanların eşitliğini savunuyordu. Türkmenlerin o zamanki yaşamlarına son derece uygun olan ortak mülkiyete dayalı bir toplumsal düzen öneriyordu.

Babai Ayaklanması bastırılmasına karşın, bu harekete bağlı olarak yayılan Babailik inancı etkisini uzun zaman sürdürdü. Baba İlyas’ın izleyicileri Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılarak zaviyeler kurdular ve Baba İlyas’ın düşüncelerini yaşattılar. Baba İlyas ile Baba İshak’ın savunduğu düşünceler, sonradan Bektaşilik tarikatının öncüsü olan Hacı Bektaş Veli’yi de etkiledi. Baba İlyas’ın halifelerinden Edebali’de Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynadı. İsyandan sonra uçlara kaçan babalar, dedeler, abdallar daha sonra Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu sağlamışlardır.

BALKANLAR

Balkanlardaki Hristiyanlar arasında kısa sürede farklı yorumlar çıkmıştır. Gezgin din adamları, manastır çevreleri hiyerarşik kiliseye başkaldırmıştır. Tartışmalar daha çok İsa peygamberin tanrısallığı, üç tanrı oluşu, İkonalara tapma, din adamlarının yaşayışı konularında sürüp gitmiştir. Kilise yönetimi ve siyasi iktidar kendileri için tehlikeli gördükleri görüşleri yayanları tereddüt etmeden yok etmişlerdir.

İran’dan doğan ve kısa zamanda Anadolu’da yayılan, oradan da Balkanlara ve Avrupa’ya yayılan Mani’cilik Hristiyanlığın yayılmasından sonra da varlığını farklı şekilde sürdürdü.Kilise kurumsallaştıkça inançlar farklı şekillere büründüler ve resmi inançlara karşı geldiler. Bu Balkanlar’da Bogomilcilik, Güney Fransa’da ise Cathre’cilik (Temiz, arı, saf) adıyla ortaya çıktılar.

“Bütün türleriyle bu inancın yandaşları koyu dindardılar ama tüm gösteriş tapınma biçimlerini, tüm kilise geleneklerini, hatta bütün kilise düzenini reddetmekteydiler. Bu hareket, ‘Hâkim olanlara, kudretlilere ve zenginlere karı protestonun ifadesi idi.’ (Ostrogosrki, Bizans Devleti Tarihi, s.250) Pauloscular Balkanlara sürüldü.

Monofizitler’de(Yakubiler) Balkanlara sürüldüler. Bu anlayış bölgede yayıldı. Maniciliğin ve uzantılarının her türü, dünya zevklerine karşı kendine egemen olmak ve kendini de, kemale ermek çabasına adanmışçasına yaşam sürdürmek istiyordu. Mevlevilik ve daha baskın ölçüde Bektaşilikte örneğin, “eline, beline, diline hâkim ol” ilkesinde Manicilikten izler vardır.

Doğu Roma, mezhep farkı yüzünden soğuk bastığı Kapodokya’da yaşayan ve Manicilikle suçlanan Ermeniler’den 200 binini Balıkesir, Çanakkale ve Balkanlara sürdü. Osmanlılar Bulgaristan’ı

Trakya’da yaşamaya başlayan Pavlikanlar, ortodoks kilisesi’nin dini baskısına karşı koymayı sürdürürler ve Normanlara karşı yapılan savaşta Doğu Roma saflarında savaşırlar. (s,137) İmparatorun İstanbul’a dönmesinden sonra Filibe’ye dönerler. (s,157) İmparatorun çağrılarına, verdiği unvanlara ve vaatlerine kulak asmazlar Böylece kendi sonlarını hazırlarlar. Doğu Roma bu ihanetin intikamını çok acı şekilde alır.

İçeride düşmanlarını sindiren ve dış düşmanlarını hizaya getiren İmparator Aleksios, eski bir hesabı görmek üzere1114 yılında Filibe’ye yürüdü ve kenti ele geçirdi.(s, 469).

Anna, kent için “… O, başka belalar arasında bir de, orada pek çok dinsizin yaşıyor olmasından da zarar görmüştür. Gerçekten, Ermeniler, keza Bogomilos’lar denilenler, bu kenti sahiplenmiş idiler; bunlardan ve ayrıca bunların sapkınlığından, daha sonra, uygun zamanda söz edeceğim; birde olabildiğince dinsiz olan Paulikianos’larbu kentte yaşıyordu. BunlarManikhaios’lardan ayrılma bir daldır, adlarının gösterdiği üzere, Paulos ile İonnes’in müritleridir…(s, 470)

… Mani ile –Kallinikos oğulları- Paulos ve İonnes’in vahşi geleneklerini hâlâ koruyan, zâlim, kan dökmekte duraksamayan bu müritleri pek beğenilesi İmparator İonnes Tzimikes tarafından, savaşta yenilmişlerdi. O, bunları,Asya’dan (Anadolu’dan) köle olarak getirilmiş Khalipss’ler (Şebinkarahisar yöresinin, Sylvanus’a mürit olmuş halkını kasdediyor) ve Ermenilerinyaşadıkları yörelerden (alıp) Trakya’ya yerleştirmişti. Bunları…İskitler akınlarına karşı güvenilir bekçiler olmak üzere Filibe yakınlarına yerleştirmek zorunluluğunda tuttu… İonnes Tzimikes, hasımları olan Manici sapkınları bizim bağlaşıklarımız duruma getirdikten sonra, göçebe İskitlerlerin karşısına, onlrla baş edebilecek güçler kimliğiyle yerleştirdi… N e var ki, huyları gereği bağımsız ve kendi başına buyruk olan Maniciler, alışılageldikleri gibi davranır oldular…”. Anna, “Manicilerin kısa zamanda bölgeye hâkim olduklarını, Filibe çevresinin tümüyle sapkın olduğunu, üstüne üstlük yeni bir Ermeni göçü” olduğunu ilave eder. (s, 471-2-3)

Anna, babası İmparator Aleksios’un “kimilerini savaşsız boyun eğdirdiğini, kİmilerini köle ettiğini” yazar. İmparator, Manicileri “acı ilkeleri olan” dinlerinden caydırır. Yeniden vaftiz ettirir. (s, 475)

İmparator Aleksios, saltanatının son günlerinde yeni bir dinsel akımla uğraşmak zorunda kalır, Bogomiller. Anna, “…Bu Bogomil tarikatı erdemliliği taklit etmekte (Ortodoks gibi görünmekte) pek ustadır… Basileios adında bir keşiş Bogomilciliği pek ustaca yaymakta idi”. Basileios, saraya götürülür tutuklanır. Yandaşları zindanda ölene kadar hapsedilirler. Tövbe edenler vaftiz edilip bırakılırlar. Basileios, Sultanahmet meydanında törenle yakılır.( s.514)

*

Bedrettin’in İsyanından 60-70 yıl önce Doğu Roma’nın Balkan topraklarının Güney bölümünde, özellikle Trakya’da sınıfsal bir ayaklanma çıkmıştı. Bu yörede Edirne’den başlayarak, büyük arazi sahiplerine, soylulara, zenginlere karşı esnaf ve yoksul halk ayaklanmıştı. Ayaklanma bütün Trakya yayılmış, Selanik bu ayaklanmanın ikinci merkezi olmuş, bölgedeki zenginler ve asiller öldürülmüştü. Ayaklananlara Zelotlar deniliyordu. İmparator, Kantakouzenos, bu ayaklanmayı büyük güçlükle ve dostu Aydınoğlu Umur Bey’in yardımıyla bastırabilmişti. (Umar, Bilge, Türk Halkının Ortaçağ Tarihi, s,166)

**

Bedrettin’in babası, Edirne yakınlarındaki Samaona hisarında kadı idi. Bursa, Konya, Kahire’de öğrenim gördü. O dönemde bu kentlerin yazı sıra Tebriz, Şam ve Halep kentleri de önde gelen kültür merkezlerindendi.

Şeyh Bedrettin’le ilgili en önemli kaynak, torunu Halil b.İsmail’in nesir tarzında yazdığı menakıpnamedir. (Şeyh Bedreddün Mahmûd, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Menâkıbı, editörler: A. Gölpınarlı ve I. Sungurbey, İstanbul-1967)

Bedrettin’in dedesi Abdülaziz, Anadolu Selçuklu Devleti’nde vezirlik görevinde bulunmuştur. Osmanlı Beyliği’nde görev alan Karesi beylerinden Hacı İl Bey ve Ece Bey, Şeyh Bedrettin’in akrabasıydılar. Babası İsrail, Süleyman Paşa’nın yanında Rumeli’nin fethine katılmıştır.

İlk eğitimini babasından alan Bedrettin, Müeyyed ve Musa Çelebi (Kadızade Rumi) Konya’da Mevlana Feyzullah Efendi’den ilm-i nucum (Astronomi), mantık ve edep dersleri aldılar. Hocası ölünce Kadızade Rumi Semerkant’a gitti. Taşköprülüzade Feyzullah Hoca’nın hocasının Hurufiliğin kurucusu olan Fazullah olduğunu söyler.

Konya’dan sonra Belh’e, oradan Şam’a giden Bedrettin, Mısır’a geldiğinde yaşı otuzu bulmamıştı. Burada akli ilimleri Seyyid Şerif Cüreni ve Hacı Paşa ile birlikte Mübarek Şeyh Mantıki’den aldı. Bedrettin, Şeyh Mantıki ile Mekke’ye gidip, burad Şeyh Zelai’den nakli ilimlerle ilgili ders almıştır. Mısır’a dönünce Şeyh Ekmeleddin’den hidayet dersi almıştır.

Torunu Halil bin İsmail’in yazdığına göre, Şeyh Bedrettin, Kahire’de Şeyh Hüsey-i Ahlati vasıtasıyla tasavvufa intisap etmiştir. 1380 yılında Şeyh Bedrettin ve Fakih Molla Fenari Kahire’de öğrenim görüyorlardı. M. Baluet, burada otuz yıl yaşadığını yazar. (İslam Mistique, s, 108)

Sultan Berkuk, Bedrettin’i oğlu Ferec’in hocasıtayin eder. Bu arada tanıştığı Hüseyin Ahlati, ona sufiliğe giden yolu açar. Bedrettin, şeyhin himayesine girer.

Ahlati, müridini halife olarak Tebriz’e gönderir. Emir Timur, bu sırada Tebriz’dedir. Emir Timur’un huzurunda yapılan bir münazarada hiç kimse tarafları ikna edecek son sözü söyleyemez. Cezeri, konunun Bedrettin’e sorulmasını söyler. Bedrettin, verdiği hükümle kesin takdirini kazanır ve ilmi seviyesini ispatlar.

Ahlati’nin ölümü üzerine tarikatın başına geçen Bedrettin, diğer müritlerin itirazı sonunda tarikatın şeyhliğinden ayrılarak Anadolu’ya doğru yola çıkar.

O dönemde hurufiliğin önde gelenlerinden birisi de Kahire’de bulunmuş olan Abdurrahman el Bistami’dir. Bistami (1380-1455), Şeyh Bedrettin’le Edirne’de bulunmuştur. Ölümünden sonra Bursa’ya yerleşmiştir.

Bursa’daki tarihi yerleri ve mekânları araştıran Prof. Dr. Osman Çetin, gezilerinde Şeyh Bedrettin’in bir cami yaptırdığını belgelerden öğrenir; “… Ramazan Baba’nın zaviyesi daha önce cami idi. Çelebi Sultan Mehmed devrinde fırtınalar koparan meşhur şeyh Bedreddin yaptırmıştı. 1799’da Hamdi Baba adında bir Bektaşi şeyhi camiden minber ve kürsüyü kaldırdı. Mihrabı da kapattı, bir tarafına ocak yaptırdı. Ortasına “Baba Taşı” koyarak camiyi “Meydan Odası” haline getirdi, türbeyi yıktırdı. Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasından sonra Bektaşi tekkelerinin yıkılması sırasında bu tekke de yıkıldı ve enkazı satıldı. Bursa’nın ileri gelenlerinin mahkemeye başvurması ile burasının aslen tekke değil, cami olduğu ispat edilince yeniden inşa edildi. (Prof. Dr. Osman Çetin, Bursa Gezileri, sayfa, 147)

1397 yılında Anadolu’ya doğru yola çıktığında ünü ondan önce gelmişti. Bedrettin’i Halep’te bin kadar Türkmen onu karşılar. Türkmenler, Bedrettin’in Halep’te kalmasını isterler.

Anadolu’nun ileri gelen beyleri olan Karamanoğlu, Germiyanoğlu, Aydınoğlu beyleriyle ve Türkmen aşiretleriyle görüştü. Karamanoğlu ve Germiyanoğlu beyleri onun müridi olurlar.

Moğol istilasının Anadolu’da yarattığı zulüm halkı tarikatlara itmişti. Anadolu Selçuklu yönetimi halkı ezme, soyma konusunda işbirliği yapmıştı. Moğol yönetimiyle anlaşan vezirler, kısa bir süre sonra Anadolu Selçuklu hükümdarlarını kukla durumuna düşürdüler. Türkmenlerin bu düzene tepkisi ise babaların önderliğinde isyan etmek oldu.

1402 yılında Ankara Savaşı’na kadar süren toprak düzeni Emir Timur’un yağması, eski beylerin geri dönmesiyle bozuldu. Batı Anadolu halkı Fetret dönemine rağmen Osmanlı yönetimi etrafında toplandı.

Osmanlının en büyük başarısı, “Toprakların devlet eliyle köylüye işletim hakkının verilmesi sonucunda elde edilecek artı değerin paylaşımını içeren” yeni bir uygulamayı başlatmış olmasıdır. Bu yeni düzen daha önce feodallerin elinde ekonomik, sosyal ve hukuki hemen hemen hiçbir hakka olmadan yaşayan insan topluluklarının yeni Osmanlıdüzeninin getirdiği imkânlardan istifade e sahip olmalarını sağladı.tmelerini ve daha iyi bir hayat yaşama şansına

Bedrettin’in etrafında merkezden dışlanmış unsurlar toplandı. Bedrettin’e katılan Türkmenler eski inançları sürdürüyorlardı. Bedrettin, bu sebepten müritlerine şarap içmeyi ve müzik aleti çalmayı serbest bırakmıştı.

Batı Anadolu’daysa Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa onun halifesi olarak Bedrettin’in fikirlerini yayamaya başlarlar. Şeyh Bedrettin, İzmiroğlu Cüneyt Bey’de kendini ziyaret eden Bedrettin’den etkilenir ve müridi olur. Ege’deki Türkmenler ondan etkilenmişler Başlarında Torlak Kemal’in bulunduğu bir gurup Şeyh Bedrettin’e Bursa’ya kadar eşlik etmiştir. Halifeleri sadece Türkmenler arasında değil, Sakız Adası’nda yaşayanlar olmak üzere bölgedeki Rumlarla da bağ kurarlar.

Bedrettin, Bursa’dan Edirne’ye geçti. Burada yedi yıl münzevi hayatı süren şeyhin ünü daha da artar. Şeyhin ziyaretçisi sadece arasında Hristiyanlar da vardır. Ziyaretine gelen Rumların çoğu Şeyh’ten etkilenip Müslüman olurlar.

Edirne’yi alarak Osmanlı tahtına çıkan Musa Çelebi şeyhin müridi olur ve onun tarafından Kazaskerliğe getirildi. Musa Çelebi’nin amacı, bu yolla ulemanın, köylünün ve Türkmenlerin desteğini almaktı.

İ.H. Uzunçarşılı, Bedrettin’in “İlim ve fazileti, irfan ve kudreti etraftan duyulmuştu. Bundan dolayı. Edirne’de hükümdarlığını ilan etmiş olan Musa Çelebi, Şeyh Bedrettin’i Kazasker tayin etmek suretiyle bilmeyerek onun nüfuzunun yayılmasına etmiş ve Şeyh de bundan istifadeyi kaçırmamıştır”. (Paul Wittek, Ankara Bozgunundan İstanbul’un Fethine Kadar, s,69. Aktaran Bilge Umar, Türk Halkının Ortaçağ Tarihi, s,165)

Şeyh Bedrettin, üç yıl kadar sürdürdüğü bu görevi siyasal amaçları içim bir basamak olarak görür. Ancak, Musa Çelebi’nin yenilip öldürülmesi üzerine, Sultan Çelebi Mehmet tarafından 1000 akçe maaş bağlanarak İznik’e gönderilir.

Şeyh Bedrettin burada çalışmalarını sürdürdü. Önde gelen halifelerinden Torlak Kemal Saruhan’da, Börklüce Kemal İzmir yöresinde çalışmalarını sürdürdü.

Önce Börklüce Kemal ayaklandı. Ayaklanma katliama varan boyuttaki kan dökmeyle bastırıldı. Daha sonra Saruhan’daki Torlak Kemal önderliğindeki ayaklanmacılar ezildi.

*

Dukas, İstoria adlı kitabında “Börklüce Mustafa’nın savunduğu tezlerle, Bedrettin’in tezlerinin uyuştuğunu ve ayaklanmanın başını torlak denen dervişlerin çektiğini “ yazmıştır. Şeyh Bedrettin, âlim ve sufi olarak bölgede tanınan ve sevilen biriydi.

Dukas,”Ayaklanmanın kadınlar hariç bütün mülkiyetin ortak kullanımı fikrine dayandığını” yazmıştır.( Sultan Mehmet Çelebi ve Dönemi, s,95).Dukas’ın, saf Türk köylüsü ve sahte din adamı dediği Börklüce Mustafa Hristiyanlar dâhil tüm köylüleri kandırmıştır. Dukas, İstoria adlı kitabında ayaklanmanın önderlerinin sadece bir tunik giydiğini, başlarının ve ayaklarının çıplak olduğunu olduklarını yazar.

İsyancılar, Osmanlının önce Aydın Valisini, sonra Manisa valisini bozguna uğratırlar. Bunun üzerine Çelebi Mehmet, oğlu Murat ve Veziriazam Beyazıt Paşa’yı Rumeli ordusunun başında Anadolu’ya gönderir. Ordu da Bizans askerlerinin yanı sıra parayla tutulmuş Frank askerleri de vardı. Ordu, ilerlerken rastladığı tüm dervişleri, torlakları öldürerek ilerler. İsyan Karaburun’da katliamla bastırılır. Esir edilen müritleri Börklüce’nin gözü önünde öldürülür.

Hoca Sadettin, Börklüce Mustafa’nın on bin, Torlak Kemal’in üç bin kişiyi yanlarına topladığını yazar.Bu sayılar o döneme göre büyük kalabalığın Bedrettin’in fikirlerinden etkilendiğini göstermektedir.

Ege’de isyan bastırılınca Bedrettin, İznik’ten kaçarak İsfendiyaroğlu’nun yanına sığınır. Çelebi Mehmet’in baskısından çekinen İsfendiyaroğlu, Bedrettin’e Kırım’a gitmesini önerir. Ancak Eflak ve Boğdan gemileri yolu kestiği için Bedrettin Eflak’a, oradan Deliorman bölgesine gider.

Musa Çelebinin ölümünden üç yıl sonra Rumeli’nde isyan eden Bedrettin, Deliorman / Dobruca bölgesine geçtiğinde zamanında Musa Çelebi’yi destekleyen Rumeli tovica ve tımarlı sipahilerin yanı sıra Musa Çelebi’nin destekleyicilerinden olup bu bölgeye sığınan Azep Bey’de kendisine destek verdi. Musa Çelebi’nin özel imtiyaz verdiği sipahiler Bedrettin’in yanına toplandılar.Bedrettin, öldürülen Musa Çelebi’nin varisi gibi görüldü. Rumeli’ndeki gayri memnun kitleler Bedrettin’in yanında toplandılar.

Bedrettin isyanına ve Kazasker olmasına farklı bakan bir tarihçi Wittek’tir.

Wittek, klasik tarihçilerimizden farklı bir şeye işaret ediyor.Wittek, adı geçen eserinde, Musa Çelebi’nin devrimci bir ruhu olduğunu söyler, “Musa’nın temsil ettiği içtimai tehlikeden telâşa düşen bütün bu prensler…” deyişiyle, Musa Çelebi’nin toplum düzeninde devrim yapmak istediğini belirtmekte ve onun yenilmesinin, Rum İmparatorunun, Sırp Kralının ve başlıca Osmanlı akıncı komutanlarının, devrim düşmanlığıyla, ona karşı birleşmesine bağlamakta; ayrıca zaten Musa Çelebinin bir süre için bile olsa hükümdarlığa geçebilmesini, onun büyük bir toplumsal katman tarafından devrim umudu ve isteği ile desteklenmiş olmasından dolayı gerçekleşmiş saymakta, şöyle demektedir: “Büyük bir itçimi tabakanın memnuniyetsizliğinin iktidara getirdiği Musa’yı gördük; içinde Rumeli’nin hem Hristiyan hem de Müslüman unsurunun birleştiği hareketinin nasıl inkilâpçı bir karekter taşıdığını gösterdik”. Buna göre Musa Çelebi, Bedrettin’i Kazaskerliğe hiç de bilmeyerek atanmış gözükmüyor.( Aktaran Bilge Umar, Türk Halkının Ortaçağ Tarihi, s,165)

Tarihçilerimiz özgür göçer, yarı göçer ve yerleşik Türkmenlerin özgürlüklerini kaybedip, toprağa bağlanmalarını doğal kabul ettikleri için bu tür ayaklanmaları şaşkınlıkla karşılıyorlar. Oysa bıçak kemiğe dayandığı için bütün Trakya halkı isyan etmişti. Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin uyguladığı düşük vergi politikası, keyfi olmayan düzen ve yetenekli kişilerin dinine bakılmaksızın devlette görevlendirilmesi yerli halkın tekfurlardan, kiliseden ve Doğu Roma’dan yüz çevirmesine sebep olmuştu.

Ege’de ayaklanma bastırıldıktan sonra Çelebi Mehmet yeni bir isyandan çekindiği için Serez’e geldi. Bedrettin’in yakalanması için üzerine asker gönderdi.

Birkaç küçük, çatışmadan sonra Şeyh Bedrettin’in yanındaki kuvvetler dağıldı. Yanındaki birkaç hain, Bedrettin’i Beyazıt Paşa’ya teslim ettiler.

Hakkındaki fetvayı Mevlana Haydar adında İranlı (kimi kaynaklarda Heratlı) verdiği, bunun üzerine “getirin o zaman bende mühürleyeyim” dediği rivayet edilir. Şeyh Bedrettin, 1420’de Serez Çarşısı’nda idam edildi.

Bedrettin’in torunu Haız Halil’in yazdığı menakıpnamede yakalanmasını ve yargılamasını farklı anlatır. Çelebi Mehmet, Şeyh Bedrettin’in yakalanması için Kapıcıbaşı Elvan Bey ve Yusuf Bey’i iki yüz adamla birlikte gönderir. Kılık değiştirerek şeyhin yanına gelen askerler Bedrettin’i yakalayıp Serez’e getirirler.

Bedrettin, burada ulema huzurunda yapılan münazarada şeyh Haydar mağlup olduğu, şer’i hukuk karşısında örfü hukukla cezalandırılır.

Bedrettin’in ortak mülkiyet kavramı sadece Osmanlı yönetimini değil, bölgedeki Rum derebeylerini ve Bizans’ı da rahatsız etmişti.

“Bedrettin’in ilmi yönünün kuvvetini yazdığı eserler gösteriyor. Bedrettin’in Câmiu’l-fusûleyn, Letaâilfu’l-işârât fi beyânil mesâili’l hilafiyyat ve et-Teshil, Şerhu Letaâilfu’l-işârât adlı eserleriyle büyük ilgi görmüştür.

Şeyh Bedrettin’i fesatlık yoluyla isyan etmekle suçlayan Hoca Sadettin bile onun ilmi yönüne övgüler düzerek eserlerinden Câmiu’l-fusûleyn ve et-Teshil adlı kitaplarının bilimdeki rütbesini tanıtmaya şahit olan iki kanat olarak görür. Hatta öğrencilerinin ve çömezlerinin bile bütün ülkelerde ayrı bir şöhreti odlunun altını çizmekten kendini alamaz. (Osmanlı’da Muhalefet, s, 65, Haldun Eroğlu)

İsyanın bastırılmasından sonra aynı kitleler, Rumeli’ne çıkan Şehzade Mustafa’nın yanında toplandılar. Kısa sürede Rumeli’ni ele geçiren talihsiz şehzade, Uluabat yakınlarında önce burun kanamasına, sonra kardeşi Çelebi Mehmet’e yenildi.

Rumeli’nde Bedrettin’in ölümünden sonra Bektaşilik, Melamilik, Halvetilik, Hurufilik gibi tarikatlar etkili oldular. Bilhassa Bosna Halvetiliğin merkezi oldu.

KAYNAKÇA

  • Atsız, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Ankara1970, MEB
  • Baluet, Michel, Ortaçağda Türkler, İstanbul2005, Alkım Yayınevi
  • Barkan, Ö. Lütfi, Kolonizatör Türk Dervişleri, İstanbul Hamle Yayınları
  • Çetin, Osman, Bursa Gezileri, Bursa2017, Bursa Büyükşehir Yayını
  • Eroğlu, Haldun, Osmanlı’da Muhalefet, İstanbul2017, Bilge Kültür Sanat Yayınları
  • Gousset, Rene, Bozkır İmparatorlukları, İstanbul2010, Ötüken Yayınevi
  • Gül, Muammer, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Moğol Hâkimiyeti, İstanbul2005
  • Historia Üniversitesi, Tarih Kurumu, Başlangıçtan 1566’ya Kadar Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, İstanbul2006, Nokta Kitap
  • İbni Arapşah, Acaibu’l Makdur, İstanbul, 2012, Selenge Yayınları
  • İbni Tagrıberdi, En Nucumu’z Zahire, İstanbul, Selenge Yayınları
  • İnalcık, Halil, Devleti Aliyye I, İstanbul2010, İş Bankası Yayınları
  • Köymen, Mehmet Altay, Neşri TarihiI, Ankara1983
  • Köymen, Mehmet Altay, Neşri TarihiI, Ankara1984
  • Mantran, Robert, Osmanlı Tarihi I, İstanbul1995, Can Yayınevi
  • Sultan Mehmet Çelebi ve Dönemi, Bursa2014, Bursa Osmangazi Belediyesi
  • Sultan Yıldırım Beyazıd Han ve Dönemi Bursa2013, Bursa Osmangazi Belediyesi
  • Sultan II. Murad ve Dönemi, Bursa2015, Bursa Osmangazi Belediyesi
  • Şikari, Karamannâme (Haz. Metin SözenNecdet Sakaoğlu), Karaman Belediyesi
  • Ostrogorski, Georg Bizans Devleti Tarihi Ankara2011,TTK
  • Tevarihi Âli Osman, Bursa2012, Bursa İl Özel İdaresi
  • Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş I, İstanbul1946, Hak Kitabevi
  • Umar, Bilge, Türk Halkının Ortaçağ Tarihi, İstanbul1998, İnkilap Kitabevi
  • Yezdi, Emir Timur, Zafername, İstanbul2013, Selenge Yayınları

https://www.belgeseltarih.com/seyh-bedrettin-1358-59-1416/


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


SON DAKİKA HABERLER

ANKET

Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

NAMAZ VAKİTLERİ
yukarı çık